İkra Suresi'nin ilk beş ayeti yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'in ilk inen ayetleridir. Bu surede; okumanın, öğrenmenin üstünlüğü, insanın yaradılışı, kalemin özelliği, bunların insana Allah'ın ihsanı olduğu, insanın bunları düşünmesi, Rabb'ine itaat etmesi gerektiği, aksi halde azaba duçar olacağı anlatılır. Yüreğimi kavrayan bu mühim işaretlerden yola çıkarak ve okumak ile ilgili fikirlerimi ''kitap okumak, hayatı okumaktır…'' diyerek paylaşmak istedim.
Kitap okumak benim için çok anlamlı ve coşkun bir zevktir. Okumadan geçirdiğim her gün beni ciddi olarak üzer. Zaman zaman kendi kendime düşündüğümde “Bu gün emri hak vaki olsa, herhalde en çok başucumda okuma sırasını bekleyen henüz okuyamadığım ve tekrar okumayı planladığım kitaplar için üzülürüm…” diye kendi kendime itiraf etmiş ve bunu bazı samimi dostlarıma da anlatmışımdır. Okuma sevgim çocukluk yıllarımda başladı. Babamın işyerine her gün mutlaka alınan günlük gazetelerde tefrika olarak yayınlanan resimli resimsiz romanları aksatmadan okurdum. Müteakip bölümü okumak için bir gün sonrayı iple çekerdim. Özellikle çizgi romanların hararetli takipçisiydim. O yıllarda yaşadığım şehre salı günleri gelen Sezgin Burak’ın çizdiği tarihi roman kahramanı Tarkan’ın maceralarını okumak için haftanın geçmesini dört gözle bekler, harçlığımdan ayırdığım dergi parasını harcamadan itinayla saklardım. Yabancı kahramanların maceralarını anlatan ve yetmişli yıllarda ülkemizde yaygın olarak takip edilen Teksas, Tommiks ve Zagor gibi çizgi romanları da bir dönem hararetle takip ettim. O zamanlar Erzurum ‘da bir sinemanın önünde bu resimli romanların ikinci el piyasası oluşmuştu. Bunları alıp okuduktan sonra tekrar satıp okumadığınız başka maceraları anlatan kitapları alabiliyordunuz. Çizgi romanlarla beraber, özellikle kapaklarındaki hüzünlü ve dramatik resimlerin de etkisiyle olacak bir dönemde Kemalettin Tuğcu’nun küçük bir roman hacmindeki hikâyelerini okumaya merak sarmıştım. Geriye dönüp baktığımda genel olarak fakir, kimsesiz insanların, öksüz ve yetim çocukların hayatlarının çok hüzünlü ve dramatik anlatıldığı bu hikâyelerin okuma merakımın gelişmesinde önemli bir merhale olduğunu düşünüyorum. O zamanlar “kovboy kitapları” olarak da isimlendirilen çizgi romanlarla başlayıp, Kemalettin Tuğcu’nun roman hacmindeki hikâyeleri ile devam eden okuma zevkim, hiç kaçırmadan gitmeye çalıştığım Cüneyt Arkın’ın başrolünü oynadığı avantür tarihi filmlerinde etkisiyle Bekir Büyükarkın, Abdullah Ziya Kozanoğlu ve nihayet Yavuz Bahadıroğlu’nun tarihi romanlarını tutkuyla okumak gibi karşılıksız güzel bir sevdaya dönüştü. Küçük amcamın oğlu olan, ancak benim kendisini öz ağabeyim gibi görüp sevdiğim tarihçi yazar Muzaffer Taşyürek ağabeyimin kitap sevgimin oluşmasında anlatılmaz ölçüdeki katkılarından burada bahsetmemek büyük vefasızlık olur. Kendisi de gerçek bir kitap kurdu olan Muzaffer Ağabey'imin o dönemlerimde yaptığı çok değerli yönlendirmelerinin, kitap okuma zevkimi derinleştirdiğini ve olması gereken gerçek mecrasına ulaştırdığını ifade ederek, bu konuda kendisine ömür boyu minnettar olduğumu belirtmek isterim. Özellikle Bediüzaman Said Nursi’nin eserleriyle tanışmama vesile olması, okuma sevdamın derinliğine ilişkin, hayatımın dönüm noktasını oluşturmuştur.
Gönül telimizi titreten “mihriban” şairi rahmetli Abduurahim Karakoç ağabeyimiz bir şiirinde, okuyarak öğrenmenin önemine vurgu yaparak; "Müminler, Yaradan'ın mülkünde mültecidir, Ki, o mülkten kovulmak, yanmaktan fecidir. Ruhları okumak zor, bu Dünya mahşerinde Kim kimin takipçisi, kim kimdir, kim necidir?" diyor. Çocukluktan gençliğe, gençlikten olgunluğa doğru ilerlerken okuma zevkim artarak devam etti. Okumayı her geçen gün daha çok sevdim. Çok enteresandır, okumayı çok sevdiğim gibi okuyan, kitap seven insanları da çok seviyorum. Tesadüfen bir ortamda karşılaşarak tanıştığım ve kitaba ilgi duyduğunu ve okuduğunu öğrendiğim birisiyle sanki yıllardır tanıyormuş gibi kaynaşıp arkadaş-dost olabiliyorum. Zaman içinde roman, deneme, Türk ve Dünya klasikleri, kişisel gelişim derken, biyografi, özellikle de hatırat kitaplarını okumaktan özel bir zevk aldığımı hissettim. Çünkü her hatırat yaşanmış ve tecrübelerle dolu bir hayatı yansıtıyor. O yaşanmış hayatlardan alınacak o kadar ders ve öğrenilecek o kadar şey, edinilecek o kadar tecrübe var ki… Özellikle yakın tarihimizde yaşamış önemli şahsiyetlerce kaleme alınarak yayınlanmış anı veya hatıratlardan pek azını okumadığımı düşünmekteyim. İnsan okudukça, bilginin sonsuz bir kaynak olduğunu ve hiç kimsenin “Ben her şeyi biliyorum.” deme durumunda olmayacağını anlıyor. Ben okudukça okumayı daha çok seviyor ve okumanın insan hayatının bir mucizesi olduğunu düşünüyorum. Çünkü okudukça Yüce Allah’ın büyüklüğünü ve kendimin ise ne kadar küçük olduğunu daha da iyi kavrıyorum. Sesimi duyan herkese mutlaka ve mutlaka fırsatlar oluşturup kitap okumalarını tavsiye ediyorum.